GENOCIDE-1915-ERMENİ SOYKIRIMI

 

Don't Forget!  Unutma, Unutursan Tekrarlarsın!

 

                                    

       

Anasayfa

 

   

 

 

 

Not:  Sayın Av. Çetin Cebe'nin sitemize gönderdiği mektubu siz okurlarla paylaşırken, ayrıca kendisine teşekkür ediyoruz. Cemal Weli


BİR ERMENİ: VARTIVAN  

Kürecik’te yaşayan son Ermeni, Culfacı Vartıvan’ın trajik öyküsü

 

Türkiye’de Ermeni gerçeği, hâlâ kimi kesimlerce inkâr ediledursun, katliama ilişkin yaşananları kulaktan kulağa anlatarak günümüze taşıyan insanlar , Ermeni katliamını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ayan beyan ortaya koymaktadır.

 Çeşitli kaynaklara ve bulgulara göre , Osmanlı devleti, özellikle son dönemlerinde, Ermenileri bir tehdit olarak görmeye başlaması sebebiyle, Ermenilere karşı tüm yurtta bir  kıyım hareketi başlatır. Amaç tüm Ermenilerden toptan kurtulmaktır. Bu amaca ulaşmak içinse öncelikle Ermeni bilim adamlarını; doktor, mühendis, tacir, iş adamı gibi Ermeni ileri gelenlerini ve gençlerini ortadan kaldırmak elzemdir. Bu şekilde Ermeni halkının dünya ile bağlantısını koparacaklardır.  Bazı kaynaklara göre Birçok ermeni vatandaşı askere alınır ve bu kişiler  toplu eğitim bahanesiyle ıssız yerlerde öldürülür. Geriye savunmasız kadınlar, kızlar, çocuklar, yaşlılar ve devletten saklanabilen; yerel halk tarafından gizlenebilen Ermeniler kalır. Yıl 1915 olduğunda ise Ermeni katliamı  doruk noktasına ulaşır. Yüz binlerce Ermeni’nin tehciri başlar. Yolculuk Halep’e doğrudur. Çoğu yolda  devlet çeteleri tarafından öldürülür, kadınlar, kızlar taciz ve tecavüze uğrar.  Geri kalanların büyük çoğunluğunun ise açlık, susuzluk ve yorgunluk neticesinde yolda öldüğü tahmin edilmektedir. 

Ermenilerin yaşadığı Doğu Anadolu Bölgesinin birçok yerinde Ermeniler bu kaçınılmaz sonla karşılaşmaktadır. Yakalananlar zorla sürülürken, kaçanlar sığınabilecek yer aramaktadır. Bazı kadınlar ise dönemin ağaları ve beyleri tarafından eş olarak alınmaktadır. Kimi Ermeniler kendi kimliklerini gizleyerek veya dinlerini değiştirerek öldürülmekten  kurtulma yollarını denemektedir.  

Malatya’nın Akçadağ İlçesi Kürecik yöresinde de Ermenilerin yaşadığı ve bu Ermenilerin hemen tamamının devlet güçleri tarafından ya sürüldüğü ya da öldürüldüğü bilinmektedir. Bir kısmınınsa yerel işbirlikçiler tarafından baskıya ve şiddete maruz bırakıldığı ve öldürüldüğü köylülerin anlatımlarından anlaşılmaktadır. 

Kürecik bölgesinde, geçmişe ve Ermenilere ilişkin bilgi sahibi olan, gerek atalarından duydukları bilgileri, gerekse bizzat yaşadıkları gerçekleri anlatan hemen her yaşlı , o dönem Kürecik Bölgesinde yaşayan Ermenilerin tümünün çok zanaatkar, bilgili ve akıllı kişiler olduğunu ifade etmektedirler. Özellikle o dönem Kürecik yöresi Kürtlerinin bilmedikleri el sanatları ve o dönem son derece önemli olan culfacılık, boyacılık, küpçülük, nalbantlık, semercilik, keçecilik, değirmencilik, kaynak suyu kazıcılığı gibi mesleklerin Ermeni ustaları tarafından büyük bir başarıyla icra edildiğini anlatmaktadırlar. Bu mesleklerin Ermeniler tarafından Kürtlere öğretildiğini anlatan yaşlılar, Ermenilerin bu meslekler sayesinde oldukça varsıl kişiler olarak bilindiğini dile getirmektedirler. ( Ermenilerin katliamdan kaçarken ellerindeki altınları küplere koyarak sakladığı iddia edildiğinden, Kürecik bölgesinin birçok yerinde bu küplerin hâlâ saklı olduğu, bu yüzden birçok yerin define avcıları tarafından gizlice kazıldığı bilinmektedir.) (Ermeni yerleşim bölgeleri olarak bilinen bazı yerler hala Ermeni’lere ait izler taşımaktadır)  

Kürecik’te yaşadığı bilinen son Ermeniler Boyacı Âbanês* ve Culfacı Vartıvan’dır. Boyacı Abanes’in hayatı konusunda yeterli bir bilgi ve anlatı mevcut olmamakla birlikte Vartıvan hakkında oldukça trajik öyküler anlatılmaktadır.  

Ermeni asıllı Osmanlı Vatandaşı Vartıvan’ın öyküsü tahminen 1914-15 yıllarına rastlamaktadır. ( Köylülerimizin anlatımları ve hatırladığı kadarıyla)

Yer Kürecik bölgesi. Osmanlının son dönemleri ve Ermenilerin uğradığı felaketin  ayyuka çıktığı yıllar. Vartıvan’ın asıl mesleği culfacılıktır. Yaşlıların bir kısmı cılfacılık demektedirler. Bu yüzden bu mesleğin doğru adının ne olduğunu tam olarak tespit etmek mümkün olmamıştır. Ancak anlatıldığına göre ‘Culfa bezi’ adıyla bilinen bez dönemin hemen hemen  tek giysisidir. O dönem pantolon ve benzeri giysiler çok sınırlı bulunduğundan, özellikle kadınlar tarafından Culfa bezinden yapılan uzun, entari şeklinde giysiler giyilmektedir. Vartıvan o dönem Kürecik’te  bu mesleği yapan , yani culfa bezi üreten tek kişidir. Kendisinin kurduğu culfa tezgahında bez üreten Vartıvan, bunun yanında başka meslekler de icra etmektedir. O dönem Kürt halkıyla Ermeni halkı iç içe yaşamakta ve herhangi bir sorun yaşamamaktadır. Vartıvan’ın halkla ilişkisi de son derece iyidir. Kürecik halkı, aralarında yaşayan bu son Ermeniyi ve ailesini koruyup kollamış sahip çıkmıştır. Kürecik yöresinin dağlık ve sarp olması , yerleşim yerlerinin çok dağınık ve iletişimin zor olması ve en önemlisi de Kızılbaş ve Kürt olan Kürecik halkının muhalif kimliği sayesinde Vartıvan ve ailesi bir süre yörede güvenli bir şekilde yaşayabilmiştir. Ancak ne yazık ki katliamın akıl almaz boyutlara ulaştığı o yıllarda, bir Ermeni’nin hayatta kalması son derece güçtür. Devlet tüm silahlı gücüyle, Ermenileri her yerde, elek velek ararken, ulaşamadığı veya çok etkin olamadığı yörelerde, yerli işbirlikçilere başvurmaktadır. Her yere gönderdiği fermanlarda, Ermenilerin öldürülmesi veya askerlere teslim edilmesi emredilir. Ermenileri saklayan veya bilip de yerlerini söylemeyenlerin öldürüleceği duyurulur. Hatta Ermenileri getirenlere ödül verileceği haberleri dolaşmaya başlar. Zor, şiddet ve  inkâr anlayışı üzerine şekillenen Osmanlı Devleti, karınlarını doyurmak kaydıyla kendisine yerli işbirlikçi, ajanlar ayarlamıştır. ( Köylülerimiz bu ajanlara ‘muhbir-i sadık’ demektedir. ) Kürecik yöresinde de o dönem devlete çalışan muhbir-i sadıklar mevcuttur. ( Köylülerimiz tarafından bazı isimler verildi ancak burada yazmanın doğru olmayacağını düşündüğümden yazmıyorum) İşte bu işbirlikçiler, gerek devletten ödül koparmak gayesiyle gerekse Vartıvan’ın malvarlığına konmak amacıyla çeşitli ‘alicengiz’ oyunlarına müracaat ederler. Bir araya gelen muhbir-i sadıklar bir gece Vartıvan’ı bir ajanın evine davet ederler. Vartıvan’ı kıskıvrak yakalayan bu işbirlikçiler ona baskı yaparlar eziyet edip kötü muamelede bulunurlar. Tüm malvarlığını , culfa tezgahını ve karısını kendilerine bırakmalarını isterler. Aksi halde kendisini askerlere teslim edeceklerini söyleyip ölümle tehdit ederler. Vartıvan, durumun vahametinin farkındadır. Heyhat! çaresiz ve savunmasızdır. Onlara, ‘beni teslim etmeyin’ der. ‘Ben birçok meslekte ustayım, sizlere de öğretir, birlikte çalışır, birlikte üretir ve rahat rahat geçiniriz’ der. Der ancak laf dinletemez. Adete gözünü hırs bürümüş bu işbirlikçiler onu döverler ve ajanlardan biri onun burnunu acımasızca keser. Bu, ona yapılan son uyarıdır. Aksi halde devlete teslim edeceklerini söyleyip onu bırakırlar. Ertesi gün Vartıvan’ın işbirlikçiler tarafından dövüldüğü ve burnunun kesildiği, dilden dile dolaşmaya başlar. Halk, içten içe büyük bir tepki duymaya başlar ancak korkusundan kimse ses çıkaramaz, zira söz konusu olan bir Ermeni ise ses çıkarmak, tepki göstermek mümkün değildir. Eski deneyimler , Ermeni’lere yapılan eziyetler daha hafızalardan silinmemiştir.

Vartıvan karısını ve iki çocuğunu (henüz 5-6 yaşlarında biri kız biri erkek iki çocuğu vardır) bırakıp kaçamamaktadır. Kaldı ki kaçmak istese dahi ailesiyle birlikte kaçabileceği bir yer yoktur. Her yerde Ermeniler yakalanmakta ve öldürülmektedir. Halk, bir süre Vartıvan’a ve ailesine sahip çıkar, saklar ancak tam da Ermeni tehcirinin başladığı ve velaketin ayyuka çıktığı o yıl artık Vartvan da kaçınılmaz sona doğru yaklaştığının farkına varır. Bir şeyler yapmak ister. Alaçayır mahallesinde bulunan Culfa tezgahını devretmekten başka çare kalmamıştır. ( Kendisinin evi de Alaçayır mahallesindedir.  Hâlâ eve ilişkin kalıntılar mevcuttur. ) Tezgahı o dönem Alaçayır mahallesinde oturan Tot Hacî’ye devreder. Kaçmak ve saklanmak için çareler düşünür. Ailesi, çocukları zor durumdadır. Uzun bir süre geçmeden Vartıvan, işbirlikçiler tarafından tekrar yakalanır.

Yakalandıktan sonra Vartıvan’ın akıbetinin ne olduğu konusunda farklı iddialar mevcuttur. Kimi yaşlılarımız Vartıvan’ın işbirlikçiler tarafından öldürüldüğünü ve malvarlığına el konulduğunu söylemektedir. Kimileri ise Vartıvan’ın işbirlikçiler tarafından askerlere teslim edildiğini ve akıbetinin ise bilinmediğini iddia etmektedirler. (*)

Vartıvan’ın öldürülmesinden veya devlete teslim edilmesinden sonra karısı ve çocukları da sahipsiz kalır. Karısı Elmas, (Almaz, Elmaz, Olmas isimlerinden biri de olabilir.) anlatıldığına göre çok güzel bir kadındır. İşbirlikçiler karısına zorla sahip olurlar. Daha sonra askerlerce götürülür, tecavüz edilir, hakarete ve işkenceye maruz kalır. Sahipsiz ve kimsesiz kalan Elmas ve iki küçük çocuğu, İncecik Mahallesinde oturan Pîjo tarafından götürülür. Pîjo, Elmas’ı kendisine karı olarak alır. Kışa doğru Elmas’ı ve iki çocuğunu yanına alarak, aşağı memlekete,  yani güneye götürür (Mamlakatê jêrı) Yaşlılarımız tarafından tarif edilen ve aşağı memleket olarak bilinen yer muhtemelen kışın daha sıcak geçen Antep- Adana yöresidir. Baharla birlikte güneyden tekrar Kürecik’e dönen Pijo yalnızdır. Elmas ve çocukları yanında yoktur. Akıbetleri konusunda ise herhangi bir bilgi mevcut değildir. Kimileri Elmas’ın ölmüş olabileceğini ve çocuklarının ise para karşılığı birilerine bırakılmış olabileceğini tahmin etmektedirler. Elmas ve çocuklarının devlet güçleri tarafından öldürülmüş veya sürülmüş olabileceğini iddia edenler de vardır. Bu konuda kesin ve inandırıcı bir hikaye de mevcut değildir.

Kesin olan şu ki; gerek Vartıvan, gerek karısı Elmas ve iki küçük çocuğu, hemen hemen tüm Ermenilerin yaşadığı veya yaşamak mecburiyetinde kaldığı hazin sonu yaşamışlar ve tarihe bu şekilde geçmişlerdir.

 

Not: Yazılan bu öykü, anlatıla anlatıla günümüze aktarılan ve kaynağı insan olan bir öyküdür. Yaşlılardan derlenmiştir. Bu yüzden yanılma payı olabilir. Ancak bir gerçeğin, Ermeni gerçeğinin su yüzüne çıkarılması ve kabullenilmesi açısından son derece kayda değer ve dikkat çeken bir öyküdür.

*Yaşlılarımız Vartıvan demektedirler ancak gerçek adı Vartan olabilir.

*Bu yazıyı kaleme aldıktan sonra edindiğim bir bilgiye göre ise Vartıvan, Kürecik Nahiyesinin merkezinde, silahlı devlet  güçleri tarafından dar ağacına asılarak halka teşhir edilir.            

*Boyacı Âbanês, o dönem en önemli mesleklerden olan, kök boyasından yapılan boyayla ‘ yün iplik boyama’  işi yapmaktadır.  25.10.2008     ( Av. Çetin CEBE/ Malatya )