GENOCIDE-1915-ERMENİ SOYKIRIMI
|
|
|
|||
|
|||||
|
Karen Jeppe ’’Urfa’lı Kız’’ Yazan:Cemal Weli Karen Jeppe, 1876 yılında Danimarka’nın Gylling bölgesinde doğdu. Öğretmen olan babası, kızının iyi bir eğitim alması için desteğini esirgemedi. Okula başladığında çok rahatlıkla roman okuyabilecek seviyeye gelmişti. İngilizce ve Almancayı çok iyi bilen babası henüz 13 yaşında olan Karen’i Almanca öğrenmesi için Almanya’ya gönderdi. Burada bir süre dil eğitimi alan Karen geri dönüp tekrar okuluna devam etti. Babası kızının doktor olmasını istiyordu. Ancak o da babası gibi öğretmenlik mesleğini seçti. Mesleğinde oldukça başarılıydı. Sorunlardan kaçan değil, sorunları ele alıp çözen bir karakteri vardı. Özellikle problemli öğrencilerine daha fazla zaman ayırıyor ve onları eğitim ortamına başarıyla entegre ediyordu. Gazetede okuduğu bir makale yaşamında bir dönüm noktası oldu. Makale, dilbilimcisi ve gezginci Åge Meyer Benedictsen (1866-1927) tarafından kaleme alınmıştı. Benedictsen, dil araştırmaları yapmak için doğu avrupa ülkelerinin yanısıra İran ve Osmanlı imparatorluğunda bulunmuş ve buralarda osmanlıca, kürtçe, ermenice ve farsca ile yakından tanışma fırsatını bulmuştu. İşte bu zaman periyodunda II. Abdulhamid yönetiminde ermenilere yönelik büyük bir katliam gerçekleşmişti (1894-1895). 1902 yılında ülkesine döndüğünde ‘Ermenilerin danimarka’lı dostları’ adında bir komite kurdu Ermenilerin trajik durumuyla ilişkin makaleler kaleme almaya başladı. İşte, Karen Jeppe’nin 1902 yılının bir akşamında okuyup derinden etkilendiği makalede bunlardan bir tanesiydi. Benedictsen, makalelerin yanısıra seminerler düzenliyor ve bu seminerlerde danimarka’lıları ermeni halkının içinde bulunduğu koşullarla ilgili bilgilendiriyor ve ermenilere maddi ve manevi yardımlarını esirgememeleri ricasında bulunuyordu. İşte başkentte düzenlediği bu seminerlerden birisine Karen Jeppe de büyük bir heyacan ve arzuyla katılmak için yola çıktı. Bizzatihi, Benedictsen ile yüzyüze görüşmek ve konuşmak istiyordu. Benedictsen’in anlattıklarından oldukça etkilenmişti. Katliamdan geride kalan çocuklar aklından bir türlü çıkmıyordu. Onların akıbetini düşündükçe adeta kahroluyordu. Bir tepki göstermeliydi. Duyarsız kalmak onu kahrediyordu. Nitekim, Benedictsen ile tekrar temasa geçti ve 1895-katliamının geride bıraktığı çocuklara yardım etmek arzusunda olduğunu bildirdi. Benedictsen, bu durum karşısında yolculuğu organize etmek için temaslarda bulundu. Pek iyi niyetli bir çiftlik beyi olan Nivågård, Karen Jeppe’nin yol masraflarını karşılamayı tereddütsüz kabul etti. Sorun önemli ölçüde çözülmüştü. Karen Jeppe’nin Osmanlı ülkesinin hangi bölgesine, kentine hareket etmesi gerektiğine karar verilecekti. Urfa’ya gitmesine karar verildi. Bunun sebebi Urfa’nın 1894-95 katliamında en fazla darbe gören yer olmasıydı. Alman resmi kayıtlarına göre 1894-95 katliamında öldürülen kadın, çocuk, yaşlılarda dahil olmak üzere toplam 88.000 , İngiliz ve Fransız kayıtlarına görede 150.000 civarında ermeni öldürülmüştü. 2500 köy ve 568 kilise tamamen yerlebir edilmişti. Bu korkunç vahşette en büyük pay Urfa’ya düşmüştü. Durum uluslarası planda protesto edilmişti. O günün basını katliama genişce yer vermişti. Katliamın Urfa kesitine bizzatihi Amerika ve Avrupalı misyonerler şahit olmuştu. İşte Karen Jeppe Urfa’ya doğru yola çıkmaya karar verdiğinde durum buydu. Karen, kararını babasına açıkladı. Babası kızının bu insancıl ve büyük özveri taşıyan kararı karşısında duygulandı ve çoştu. Ancak kızının bilinmiyen bir ülkeye gitmesi gözünden uzak olmasıda onun için dayanılması zor bir durumdu. Ancak babası kızının kararlığını karşısında pek fazla itiraz edemedi. Onun için dualar etti. Kızı onurlu, şerefli, insani bir göreve talip olmuştu. Nihayet Karen Jeppe, 1 kasım 1903’te yola koyuldu. Önce trenle Berlin üzerinden İtalya’ya vardı ve oradanda gemi ile Istanbul’a geldi. İstanbul’dan Marmara denizi üzerinden İskenderun’a varmayı planlıyordu ancak İskenderun’da başgösteren kolera gibi salgın hastalıklar nedeniyle yanında yol arkadaşı İsviçre’li Jakop Künster ile birlikte Mersin’e hareket etmeyi uygun buldu.Mersin’den Adana’ya vardı. Adana’dan eşek sırtında Urfa’ya vardı. Yine kendisinin belirttiğine göre Urfa’da onu yüzlerce insan karşıladı. Ona gereken izzet ve ikramda bulundular. Karen,in ilk işi dil öğrenmek oldu. Denilebilirki, bir yıllık gibi bir kısa zamanda Ermenice, Kürdçe, Arapça ve Türkçe’yi öğrendi. Böylece öğretmenliğe başlamak için en büyük engel ortadan kalkmış oldu. Eğitimi yeni yöntemle vermeye başlayınca öğrencileride kısa zamanda yazmayı ve okumayı öğrendiler. Onun bu başarısı Urfa’lılar arasında kısa zamanda dilden dile dolaştı ve kendisine karşı büyük bir saygı oluştu. Katliamın geride bıraktığı kimsesiz çocuklarla yakından ilgileniyor onlara yalnızca eğitim vermekle kalmıyor aynı zamanda ruhsal durumları ilede ilgileniyordu. O yalnızca bir uzaklardan gelen yabancı bir öğretmen değil, aynı zamanda bir anne bir kurtarıcı ve bir melekti o masum ermeni çocuklarının gözünde. Onu gelmesiyle yetimhanenin okulların işleyiş tarzı bütünüyle değişmişti. Ancak bunlar yetmiyordu. Çocukların mesleksahibi olmaları gerekiyordu. Bunun için örücülük, ipekçilik ve diğer zanaat atolyeleri açtı. Böylece hem meslek öğreniyor hemde yaşamları idame ettirmek için maddi bir kaynak oluşuyordu. 1908 yılında, yoğun bir çalışma sürecinin sonunda, hem dinlenmek hemde vatan özlemini gidermek için, Danimarka’ya döndü. İşte bu sıralarda Kilikya’da osmanlı devleti bir katliam daha gerçekleştirdi. 30.000 dolaylarında kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk ermeni öldürüldü ve malları yağma edildi. Karen Jeppe ülkesine döndükten sonra çeşitli konferanslar düzenledi. Danimarka’lıları Ermeni milletinin maruz kaldığı facialara dair bilgilendirdi ve onların acılarına ortak olmaları için ricalarda bulundu. 1909 de tekrar Urfa’ya geri döndüğünde kimsesiz ermenilerin yaşamını sürdürmeleri için tarım kolonileri kurdu. Ürünler Urfa pazarında satılıyor elde edilen gelirle ermeniler karınlarını doyuruyorlardı. Karen Jeppe, bütün bu çalışmaları sırasında kürdlerle, araplarla dostluk ilişkileri kurup geliştirmişti. Kaldığı evin önüne yol boyunca soğuk su testileri koyuyor ve gelen geçen içip ona dualar ediyordu. Giderek ermenilerin durumuda düzeliyor katliamın tahribatları en aza indirilmişti. Ne yazıkki bu olumlu gelişmeler fazla uzun sürmedi. 1.Dünya savaşının başlamasıyla ermenilerin dünyası tam bir zifiri karanlığa gömüldü. Osmanlı İmparatorluğunun yönetimini bir darbeyle ele geçirmiş olan İttihatı Terraki örgütü Dünya savaşı kaosundan faydalanarak ermenileri toptan imha planını uygulamaya koydu. Bu uygulama onların öteden beri izledikleri anadoluyu türkleştirme planının bir parçasıydı. Nitekim 2 milyona yakın ermeniden 1,5 milyona yakını imha edildi. Geride kalanlar ise çeşitli ülkelere kaçmayı başararak hayatta kalabildiler. Soykırım süreci bütün şiddetiyle Urfa’da da sürdü. Karen Jeppe, bu vahşetin canlı tanıklarından yalnızca bir tanesidir. Karen Jeppe’nin anlatımlarına göre önce erkekler evlerinden alınıyor kentin dışına çıkartılarak toplu olarak katlediliyordu. Genç kız ve kadınlar kent yetkilerinin gözetiminde para karşılığında satılıyordu. Yaşlı kadınlar ve çocuklar ise Urfa’nın belli meydanlarında getiriliyor ve buradan bilinmiyen uzun bir yolculuğa çıkartılıyordu. Günlerce süren yolculuk sonucunda aclıktan ve susuzluktan bir çoğu ölüyordu. Anlaşılıyordu ki; bu yolculuklar ölüm yolculuğuydu. İmha etmenin bir başka yöntemiydi. Savaş ve savaşla birlikte ermeni soykırımı bütün hızıyla sürerken, Karen Jeppe çicek hastalığına yakalandı. Diğer misyoner arkadaşları ülkesine dönmesini önerdiler ancak bu öneriyi kabul etmek onun için imkansızdı. Çünkü o mümkün olduğu ölçüde daha fazla ermeniyi kurtarmaya çalışıyordu. Kaldıki evinin bodrumunda gizlediği ermenileri kurtarmadan yani o bodrumu boşaltmadan hiçbir yere gitmeye niyetli değildi. Herhangi bir baskın ihtimaline karşı bodrumdan evin dışındaki çalılık bir yere doğru uzanan bir tünel kazdırmıştı. Böylece baskın sırasında bodrumdakiler tünelden geçerek bu çalılıklar arasında kendilerini gizleme olanağı bulacaklardı. Karen Jeppe olanaklarını ermenileri kurtarmakta sonuna kadar kullandı. Bodrumunda sakladığı ermenileri arap yada kürd kıyafetleri ile kamufle ederek kaçıp kurtulmalarını sağladı. Ancak gidenlerin yerlerini yenileri alıyordu. Ölümden şans eseri kurtulan ermeniler Suriye’nin Aleppo bölgesine yerleşmişlerdi. Savaşın sonuna kadar denilebilirki yüzlerce ermeniyi ölümden kurtardı. Ancak hastalığı bir türlü yakasını bırakamayınca 1918 yılında ülkesi Danimarka’ya geri döndü. Ülkesinde üç yıl kalabildi. Aklı fikri sağ kalıp Aleppo’ya yerleşmiş ermeni çocukları ve kadınlardaydı. Sonunda ’ halkımın yanına gidiyorum’’ dedi ve tekrar yola çıktı. Bu kez hedef Aleppo’ydu. Aleppo’ya vardığında onu manevi kızı Urfa’lı Lucia ve yine manevi oğlu olan olan Urfa’lı Misak karşıladı. Karen Jeppe’nin Aleppo’ya gelişi Suriye çöllerine kadar ulaşmayı başarmış ermeniler arasında büyük sevinç yarattı. Birçoğu onun yaptıklarını duymuştu. Onların arasında kurtardıkları Urfa’lılarda vardı. Aleppo’da ‘Urfa’lı Kız’ lakabı ile tanınıyordu. Daha Aleppo’ya varmadan ’’Urfa’lı Kız’’ geliyor haberi dilden dile, kulaktan kulağa yayılmıştı. Aleppo’da unutulmaz katkılarda bulundu. Dikiş nakış atölyelerinin yanısıra dokumacılık, örücülük atölyeleri açtı. Aşevinin yanısıra bir sağlık ocağının kurulmasına önayak oldu. Burada elde edilen ürünleri kent pazarlarında satışa sunarak birdizi ermeninin açlıktan ve yoksulluktan ölmesinin önüne geçti. Ayrıca daha Urfa’da iken Danimarka’ya gönderdiği bir grup ermeni zenaatkarıda elde ettikleri gelirleri göndererek büyük bir katkıda bulunuyorlardı. Ancak Karen Jeppe bütün bu yaptıklarını yeterli görmüyordu. Soykırım sırasında satılan ermeni kızlarını düşünüyordu. ’’Onlar kurtarılmalıydı’’. Ancak onların kurtarılması bir organisazyon meselesiydi. Bunun içinde parasal destek gerekliydi. Bir tesadüf sonucu soykırımdan kurtulmuş çocuklar bir tas çorba için sırasını bekliyorlar.
Birleşmiş Milletler’e başvurmaya karar verdi. Belli uğraşlar sonucunda BM, Karen Jeppe’ye ‘’ermeni kız ve çocukların kurtarılması’ çabalarına destek olma kararı aldı. BM’in topladığı istihbaratlara göre 30 bin çocuk ve genç ermeni kızının para karşılığı satıldığı ve bunların birkısmının haremlere yerleştirildiği bir kısmınında köle olarak çalıştırıldığı anlaşılıyordu. Bu arada BM’lerin maddi desteğinin sağlanmasında önemli çabalar sarfeden BM lerde görevli olarak bulunan Danimarka’lı Henni Forchhammer, Norveçli professor Kristine Bonnevie ve İsveç’li Anna Bugge Wicksell isimlerini burada saygıyla anmak gerekir. 1922 ‘de BM’in ilgili fonundan bir pay ayrıldı. Bunun üzerine Karen Jeppe işe koyuldu. Anadolunun dörtbir yanından toplanan istihbaratlar titizlikle değerlendiriliyor. Yerleri tespit edilen ermeni çocuk ve kızları ile gizlice bağlantılar kurululuyor. Ve gizli buluşma noktaları tespit edilerek ve yine BM lerin sağladığı bir arabanın yardımıyla kurtarılıyordu. Bu o günün koşullarında oldukça zor, zor olduğu kadarda masraflı ve tehlikeli bir işti. Bir süre sonra maddi sorun yaşanınca tekrar BM lere başvuruldu. Ancak yetkililer yapılan harcamalar karşılığında çok az sonuç alındığını bu işe burada son verilmesi gerektiğini söylediğinde Karen Jeppe’nin cevabı şu olmuştu: ’Evet çok haklısınız, ışık çok az ama gece çok karanlık’’ Bu cevap üzerine maddi desteğin devamına karar verildi. Bunun üzerine Karen Jeppe çalışmalarına büyük bir çoşkuyla devam etti. Sonuçta 2000’den fazla ermeni kız çocuğunu ve kadınını kurtarmayı başardı. BM ler onu üstün hizmetleri dolayısıyla altın madalya ile ödüllendirdi.
Karen Jeppe, bu arabayla birçok ermeni kız çocuğunu ve kadını kurtarmayı başardı
Yıllarca süren yoğun çalışmalar sonucunda sağlık durumu giderek daha da kötüye gitti. Yer yer Danimarka’ya geliyor hem özlem gideriyor hemde konferanslar düzenliyerek kamuyonu ermenilerin yaşadığı facia ile ilgili bilgilendiriyor ve herkesi duyarlı olmaya davet ediyordu. Ülkesine son kez 1933 yılının sonbaharında geldi. Kısa bir süre kaldıktan sonra tekrar geridöndü. Malaria hastalığına yakalanınca 1935 yılının yazında Aleppo’daki hastahaneye kaldırıldı. Henüz 59 yaşındayken 7 haziran 1935 yılında hayata gözlerini yumdu. Vasiyeti üzerine Aleppo’da gömüldü. Karen Jeppe’nin erken ölümü yalnızca ermenileri değil, dünya insanlığını derinden üzdü. Ermeniler onu Rabb’in gönderdiği koruyucu melek olarak görüyorlardı. 1927 yılında meydana gelen büyük depremde bir arab, ermeniye sormuştu: "Sizin burada ne kadar kayıp var?" Ermeni, 'Aleppo da herhangi bir kayıp olmadı. Çünkü burada ermiş birisi var".deyince bu kez Arab ’ kimdir o ermiş kişi?’ diye sormuştu. Ermeni şöyle demişti: ‘KAREN JEPPE’ Kaynaklar Håndskriftsamlingen, Statsbiblioteket Armeniens-venner ; Gad, 1925. By far Euphrates. Massacres of Armenians in Ourfa. |
||||
|
|||||